İdefix.com

10 Temmuz 2009 Cuma

Kızıl devrimin yönlendirdiği hayat - Rana Altaras


Kızıl devrimin yönlendirdiği hayat
Arkadaşları 1975'te ölen Şostakoviç'in karakterini "Kırılgan, mütevazı, çocuksu, her şeyi yüzüne söyleyen, sivri dilli, çok akıllı ve despot" olarak betimliyor. FOTOĞRAF: AP
20. yüzyılın en önemli devrimci bestecisi Dimitri Şostakoviç 100 yaşında. 1917 devriminden çok etkilenip bu olayı kutlamak için ilk eserini veren Şostakoviç, arkasında 15 senfoni, baleler ve sayısız oda müziği eserinden oluşan etkileyici bir repertuvar bırakmıştı

26/09/2006 (989 kişi okudu)

RANA ALTARAS (Arşivi)

İSTANBUL - 2006'nın daha çok Mozart yılı olarak anılması tesadüf müdür bilinmez ama 25 Eylül 1906'da doğan ve 1975 yılında bu dünyadan göçen, 1920'li yılların avangart Rusyası'nın önemli sembollerinden olan, Dimitri Şostakoviç'in de bu yıl 100. doğum yıldönümü. Besteci her ne kadar 1917 devriminden çok etkilenip bu olayı kutlamak üzere ilk eserlerini vermişse de hayatı boyunca gerek Stalin gerekse haleflerinin politik ve estetik engellerine takılmış, buna rağmen geride dört opera, 15 senfoni, sekiz yaylı çalgılar dörtlüsü, baleler ve sayısız oda müziği eserinden oluşan etkileyici bir üretim bıraktı.
St. Petersburg'da liberal ve hoşgörülü bir ailenin üç çocuğundan ikincisi olarak doğan Şostakoviç, gerek besteci gerekse piyanist
olarak bir 'harika çocuktu'. Petrograd konservatuvarında Glazunov'un öğrencisi oldu. 1926 yılında 20 yaşında, mezuniyeti için bestelediği 1. Senfoni'si her ne kadar tüm dünyada çok başarılı olduysa da Marksist Metodoloji dersinden sınıfta kaldı. 1920'lerin sonlarıyla 1930'ların başları arasında bestelediği ve 1934 yılında sahnelen operası 'Mtsenk'li Lady Macbeth' operasıyla hem halkın hem de partinin saygı ve sevgisini kazandı. Ancak bu çok uzun sürmedi. Aynı opera, Pravda tarafından başlatılan bir karalama operasyonu ve Stalin'in de olumsuz
eleştirileriyle sahnelerden kaldırıldı. Tutuklanmanın sürgün veya ölümle sonuçlandığı bu dönemde Şostakoviç'in de tutuklanmasına ramak kalmıştı. İşte bu sırada ilk seslendirilişi 1961 yılında gerçekleşecek olan son derece modern 4. Senfoni'sini besteledi. Hemen arkasından da 1937 yılında çok geleneksel tınılara sahip 5. Senfoni geldi.
1941 yılında Rusya'nın Nazi işgali altına girmesi Şostakoviç için tekrar sahnelere dönmek demekti. Bir yandan fiili olarak Leningrad'ın savunmasını desteklerken, diğer yandan faşizme direnişi temsil eden ancak aynı zamanda Stalin zulmünden nasibini almış kurbanları da kodlanmış olarak anan 7. Senfoni'yi yazar. Eser 1942 yılında kuşatılmış şehirde ilk defa çalınır ve son derece duygusal anlar yaşanır. Eserin partisyonu mikrofilmler halinde ABD'ye kaçırılır, Toscanini yönetiminde seslendirildikten sonra büyük bir başarı kazanır ve tüm dünyada faşizmle savaşın sembolü haline gelir. Ancak bu mutlu dönem uzun sürmez ve Şostakoviç 1948'de komünist rejim tarafından tekrar mahkûm edilir. Kirasını ödemek üzere film müzikleri, rejimle barışı sağlamak için de onları mutlu edecek müzikler yazarken, asıl yazmak istediklerini sumen altı eder. 1949'da rejimin resmi bestecisi olur. Ancak bunların hepsi görünüştedir. Antisemit Stalin rejimine rağmen yidiş şiirler üzerine Yahudi melodileri besteler. 1953'te Stalin'in ölümü ardından çalınan 10. Senfoni'si diktatörü gizliden gizliye mahkûm etmektedir.

Fal açmakta usta
1960 yılında Sovyet Supremi'nde temsilci olan Şostakoviç Stalin'in halefleriyle ilişkilerinde son derece dikkatli olur. Ancak duruşunu, 1962 yılında Naziler tarafından Ukrayna'da katledilen Yahudileri anlatan Yevtuşenko'nun şiirleri üzerine bestelediği Babi Yar adlı 13. Senfoni'siyle korur.
Kızı tarafından obsesif olarak tanımlanan, kırılgan ama sinirli Şostakoviç'in dehasının temelinde her sanatçıda olduğu gibi diğer insanlara göre algılarının daha açık olması ve hassasiyet yatıyordu. Boş zamanlarında kâğıt oynamayı seven, fal açmakta usta olan Şostakoviç'in karakterini arkadaşları çelişkilerle dolu olarak betimliyor: "Kırılgan, mütevazı, çocuksu, her şeyi yüzüne söyleyen (ancak) sert, sivri dilli, çok akıllı, despot..."
Hayatının son dönemleri, özellikle votka ve sigaradan vazgeçememesi sonucu ciddi sağlık sorunlarıyla geçti. Ölüm düşüncesine kafa yorduğu bu dönemde son eserlerini bu temayla ilişkilendirdi. 1975 yılında akciğer kanserinden vefat ettiğinde, Pravda Şostakoviç'in ölümünü, Brejnev'in ve polit büronun vefat ilanı metnini onaylamasının ardından, ölümünden üç gün sonra yayımladı.


http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=199763

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder